Peri Kızıyla Çoban Hikayesi, Orhan Seyfi Orhan tarafından hece ölçüsü ile yazılmış oldukça anlaşılır ve her yaştan kişinin rahatlıkla okuyabileceği bir eserdir. Şiir olarak yazılan bu hikayenin özeti:
Çok çok eski zamanlarda Oğuz Han zamanında, çok güzel bir peri kızı varmış. Mesken olarak kendine dağları seçmiş. Bütün erkekler ona aşık olmuş.
Oğuz Han dillere destan bu güzelliği merak etmiş ve yanına çağırtmış. Bu güzel kıza yalnız başına hayatını sürdüremeyeceğini ve kuşakların güzelleşmesi için evlenmesi gerektiğini söylemiş.Kız da Oğuz Han’a eskiden bir çobanı çok çok sevdiğini fakat çobanı küstürdüğünü ve çobanın gittiğini ve bir daha dönmediğini ondan sonra da gönül kapısının sonsuza kadar kapalı olduğunu söylemiş. Oğuz Han da güzel kıza varsın çoban bulunmaz olsun biz bir aramaya başlayalım der.
Haber tez yayılır genç yaşlı her erkek bir meydanda toplanır. Ve Peri kızının eşini bulması için sınav başlar. Peri kızı bir silkinmesiyle kelebek, bir silkinmesiyle gül, bir silkilenmesiyle inci olur. Görenler oldukça şaşırırlar bu duruma. Orada bulunan bir çoban şansını dener. Kız silkinir kuş olarak hakanın çadırına konar, çoban silkinir kafes olup kuşu yakalar. İlk sınavı başarıyla geçen çobanı ikinci sınav beklemektedir. Kız silkilenerek inci olurken erkek de silkinerek kafes parçalanıp sedef olur. İkinci sınavda başarılıdır. Kız incileri arttırarak onlara çiçek açtırırken erkek de sedefleri arttırıp onları kelebek yapar ve çiçeklerin çevresinde kelebekler uçuşur. Bunlara rağmen kız çobana senle olamam der.. Çoban ise bu duruma karşılık zamanında beni yaraladın ben de alıp başımı gittim bu sefer yaralama beni affet der… Bu duruma şahit olan Hakan oldukça üzülür ve Çobana mutluluk hakkındır der ve Peri kızını ikna eder. Bundan sonra düğün için eğlenceler başlar…
Peri Kızıyla Çoban Hikayesinin hece vezniyle yazılmış hikayesi:
Çok eski zamanda,
– Oğuz Han Hükümdarmış. –
İşitmiştim Turan’da
Bir peri kızı varmış.
Bu nazlı peri kızı,
Bu güzellik yıldızı,
Her gönülde bir sızı
Bırakarak yaşarmış.
Issız dağlarda gezer,
Yokmuş izinden eser,
Bazen göründüğü yer,
Bir sihirli pınarmış.
Yüzü penbe bir şafak,
Gülse güller açacak…
Yaşarmış Elden uzak,
Dostları çobanlarmış.
Bu kız öyle güzel ki:
Çıldırtır aşkı belki.
O kadar muhayyel ki:
Akıllara zararmış.
Cefa imiş adeti!
Hiç yokmuş merhameti.
Sevmeyen bu afeti,
Sevenden bahtiyarmış.
Vururlurmuş kalbinden,
Bir kere onu gören,
Aşıkları tahminen,
Gür saçları kadar mış.
Gençlerin yüzü solmuş,
Gözleri yaşla dolmuş.
Aşkı bir afet olmuş,
Bütün cihanı sarmış…
Ulu Hakan Oğuz Han,
Bu kızı merak eder,
Görmek ister yakından.
Çağırtır yanına.. Der:
Sevimli kız, güzel kız!
Dağ başlarında yalnız
Yaşıyorsun, bu neden?
Bu güzelliğinle sen
Bir sihirli güneşsin!
Sevimli kız, güzel kız!
Tek yaratmaz, Tanrımız
Kimseyi tabiatte.
Var bir eşin elbette,
Sen de birine eşsin!
Kız, böyle tek yaşamak
Yaraşır mı -hele bak! –
Senin gibi güzele?
Gel, karış artık ‘El’e;
Neslimiz güzelleşsin!
Kız der ki: Ulu Hakan,
Ben de sevdim bir zaman.
Vaktile genç bir çoban
Sevgilimdi, eşimdi;
Yalnızım fakat şimdi.
Dağlarda bahtiyar, şen,
Sevişerek yaşarken
Bir söz onu incitti;
Bana darıldı gitti.
Ne kendi geldi geri;
Ne duyuldu haberi..
İşte o günden beri
Hissizim, kayıtsızım;
Tek yaşayan bir kızım.
Hakan -düşünür biraz-
Der: Bu doğru olamaz!
Senin gibi güzel kız,
Daima böyle yalnız,
Dağ başında yaşar mı?
Kız der ki: Çare var mı?
Ben bir eşsiz güneşim,
Gösterin nerde eşim? ..
Sevenler beni belki,
Şu geniş göklerdeki
Yıldızlardan daha çok,
Fakat istediğim yok.
İnanın buna siz de;
Bulunmaz içinizde.