Aşk Nedir? Aşkın tanımını nasıl yapmalı? Gerçek aşkın tanımı nasıl yapılabilir? Sonsuz Aşk mümkün müdür? Sağlıklı bir ilişki nasıl olur?
Aşk Üzerine
Bedenlerden önce ruhların sevişmesi gerektiği kanaatinde olan bir fani olarak; eğer karşımızdaki insanı vitrine koyacak eşya olarak görmüyor ve sonlu da olsa nitelikli, uzun süreli, belli bir temeli olan, ayakları yere basan, bitse dahi hatırlandığında iyiyi çağrıştıran bir ilişki kurabilmek istiyorsak; öncelikle iç dünyaların uyumunu rehber alarak karşı cinse yaklaşmalıyız.
Aşkın kesin bir tanımı mümkün olmasa da; iç dünyaları uyuşmayan, farklı alemlerde ruhlarını gezintiye çıkaran, paylaşım alanı yok denecek kadar az olan, ilişkide kolektif bir üretici rol üstlenmeyen insanların bir araya gelişlerini aşk olarak tanımlamayı; en azından üzerinde asgari anlamda ortaklaşabilecek bir aşk tanımı açısından hakaret olarak görüyorum. Bir çift kadın-erkek arasında yaşanan her ilişki aşk değildir. Her ilişkinin ötesinde; içinde yaşadığımız çağ ve toplumda yaşanan neredeyse tamamına yakını aşk olarak tanımlanamaz. Birçok insan daha kendini tanımamışken, kendini bulamamışken karşı cinsle birlikteliğine aşk tanımını getirir, oysa yaşanan aşk değil daha çok cinselliğin yönlendirmesi ve etkisi üzerinde gelişen kadın-erkek ilişkisidir. Bu demek değildir ki cinsellik aşkın dışında, aşka ait olmayan bir şeydir. Cinsellik, kendini tanıma aşamasını(en azından bazı şeyleri yerine oturtabilmiş, netlik kazandırabilmiş) kişilerin bir araya gelişinde; aşkın en yalın, en insani, en doruk ve anlamlı noktasıdır. Kendini tanıma ve iç dünyalarını zenginleştirme işine bir yerden başlamış olan insanlar; ruhlarını bedenlerinden önce seviştirme işine kalkıştığı için; cinsel birleşimde ortaya çıkan; ruhsal sevişimin bedensel karşılığıdır. Bunun dışında gelişen cinsellik; hayvani içgüdülerin dışavurumuyla gelişen, en ilkel dürtülerdir ki cinsellik konusunda duygusal bir temelden yoksunluğu açık olan geri bir toplumda yaşadığımız barizdir. (Aşk nedir?)
Aşk için doğa yasaları gibi her koşulda geçerli temel yasalar koyamayız ancak temel ilkeler koymak en azından benim gibi düşünceler için mümkün olsa gerek. Uzun, süreli ya da belki de o ‘’sonsuz aşk’’ denen idealin gerçekleşmesi kanımca; üretken bir kadın-erkek ilişkisinde mümkün olabilir. Yaşam sonsuz bir değişim içindeyken; hiçbir şey ilk tanışma, ilk ilişkiye başlama günündeki gibi kalmaz. Aşk kavramını tek başına duyguya bağlamayan biri olarak rasyonaliteyi önemsiyorum. Duygu kadar akıl da işin içinde yer almalı, yürümek için gerekli olan sağ ve sol ayak gibi duygu ve akıl birbirine yardımcı olmalıdır. Aklın işin içine girmediği bir ilişkide, başlarda iyi giden, bakiyesi sonsuz sanılan kavram ve duygular yavaş yavaş tükenmeye; yerini içinden çıkılmaz kısır döngülere, duygu olma ve etkileyiciliğini yitirmiş tekrarlamalara, ardı arkası kesilmeyen sorunlar silsilesine bırakmaya başlar. Bir ilişkinin aşk olabilmesine, sonlu da olsa sağlıklı bir biçimde ilerleyebilmesine en büyük engel; cinslerin kolektif üretici rolü üstlenmeyip, tüketici konumlarda kalmasıdır. İlişkinin aşk olabilmesini sağlayan temel etkenin; paylaşım alanlarının çokluğu, kadın ve erkeğin tek başına sevgi üretmek dışında birbirilerinin her şeyi olabilme iradesini gösterme yetisi, denetlenmeye gerek duyulmayan sonsuz güven, sorunları kör düğüm yapmak yerine çözümler geliştiren anlayışa dayalı iletişim olduğunu ifade edebiliriz. Değişime dönüşüme açık, iç dünyayı zenginleştirmeye, yaşamı anlamlı hale getirmeye çalışan bireyler; yaşamın sonsuz değişim dönüşüm yasası karşısında ilişkilerini daha sağlıklı bir ilişkiye; belki de yaşamın kendisine uyumlu sonsuz bir aşka dönüştürebilirler.